Bloguma hoşgeldiniz. Kimseyi ilgilendirmeyen yazılar yazıp, sonuna bir parça ekliyorum. Okumasanız da olur. Ama dinleyin, dinlettirin. Dünyayı beraber kurtaralım.
Tevfik Fikret'in nazarında oturmuş, çok sevdiğimiz makinelerle, o anı ebediyete dek saklamayı görev edinmiştik. Mezuniyetine dahil olmamla ilk defa kendimi, onun bu kadar içinde hissetmiş, yer sofrasında yediğimiz son rakı balıkla ise uğurlanmıştım. Ben sadece Türkiye'den uğurlanacağımı sanmıştım oysaki. Buz gibi havalarda, Anadolu Üniversitesi'nden evine kadar koşarak, yerimde duramayarak giderdim. 4 yıl yaşadığım bir şehri, 3 yılın ardından onu tanımamla sevmiştim. Onun beni anlamadığı gibi ben de onu anlamadım. O özgür olsun, gençliğini yaşasın ve kendini kalıplara sokmasın isterken, ona tüm bu niyetimi o kadar farklı yansıtmıştım ki. En nihayetinde karşımda o vardı ve ben ona yaşatamadıklarımla, bir ilişkideki tüm sorumluluklardan kaçınmış, tüm yükü onun üzerine atmıştım. Hala iki gün önce pişman olduğunu söylemeseydin keşke. Bir kere daha yıkıldım.
Ben asla, yoluna rahatlıkla devam edebilen biri olamayacağım. Hayatımın kararlarını bir anda veremeyecek, canımdan çok sevdiğim birini cehennemin dibine gönderecek hareketler yapamayacağım. Ne yapabileceğim noktasında tıkanıyorum işte. Yapacak hiçbir şeyimin olmadığı bir andayım ve buna hiç alışkın değilim. Her şeyimi döktüm ortaya, toplamaya hiç niyetim yok.
Keşke beni bir kere dinleseydin. Kendime ve geldiğim noktaya inanamıyorum. Bu noktadan uzaklaşmayı ise hiç ama hiç istemiyorum. Dünyanın en boktan ruh hallerinden birindeyim.
Yorum Gönder